Bu kitap, umre seyahatim boyunca bana eşlik etmesi için yazmaya karar verdiğim bir günlüktü. Yirmi bir gün boyunca yaşadıklarım, hissettiklerim ve gördüklerim zihnimden çıkıp bu deftere dökülüverdi. Ama tam da otelden ayrılacağımız gün, defterimi lobide unuttum. İşte her şey o zaman başladı…
“Çocuğun Dünyasında Anne Baba Olmak” ve “Cevherin Zaman Yolculuğu” isimli kitapları kaleme alan eğitimci-yazar Esma Albayrak’ın “Kayıp Günlük”, isimli yeni kitabı geçtiğimiz günlerde Ketebe Çocuk etiketiyle minik okurlarıyla buluştu. 14 yaşında umreye gittiğinde kaleme aldığı günlüğünü “Kayıp Günlük” ismiyle kitaplaştıran 34 yaşındaki Albayrak, kitabında; minik okurları 21 günlük kutlu beldeye davet ediyor. Albayrak, kitapta hurma bahçelerinden Mescidi Kıbleteyn ve Kuba Mescidi’ne, Uhud Dağı’ndan Hacerü’l-Esved’e, Peygamberimizin (sav) Doğduğu Evden Arafat’a Nur Dağı’ndan Sevr Mağarasına ve veda tavafına kadar bir çocuğun gözünden 21 günlük umreyi anlatıyor. Biz de “Kayıp Günlük” kitabının yazarı Esma Albayrak ile günlüğün hikâyesini konuştuk.
34 yaşındaki eğitimci-yazar Esma Albayrak, 14 yaşında umrede geçirdiği 21 günü günlük tutarak ölümsüzleştirmiş. Bu günlüğü “Kayıp Günlük” ismiyle kitaplaştıran Albayrak kitabın hikâyesini şu sözlerle aktarıyor: “Hikâye gerçek ve kitaptaki günlüğün yazarı çocuk benim. Babam Mekke, Medine aşığı bir adam ve biz çocukken kardeşlerimle beraber bizi Mukaddes beldelere götürme sözü vererek aynı duyguları bize aşılamak istemişti. Babam sözünü tuttuğunda ve ben bu yolculuğa ilk çıktığımda yani kitaptaki hatıraları yaşadığımda 14 yaşındaydım. O yıllarda da belli dönemlerde günlük tutan biriydim. Daha sonra çocuk edebiyatına ürünler vermek nasip olunca bu günlüğü kitaplaştırma fikri hasıl oldu ve süreç buraya evrildi.”
Albayrak, “14 yaşında gittiğimde Kabe, sanki varlığın ana kaynağı, parça olarak insanın eksiğini bulup tamamlandığı bir puzzle gibiydi benim için” şeklinde anlatıyor. Albayrak, “Efendimiz (sav) ve pek çok sahabeye dair yaşanmış hadiselerin cereyan ettiği, hatıraların vuku bulduğu yerlere ayak basmak, izlerini sürmek bir çocuk için muhteşem bir deneyim” ifadelerini kullanıyor. Albayrak, Kabe’ye ilk gittiği zaman Ramazan ayı olduğunu ifade ediyor ve “O yaşıma kadar burada gördüğümden çok daha farklı dolu dolu bir ramazan yaşandığını hatırlıyorum” diyor. Albayrak, sözlerini şu şekil sürdürüyor: “İnsanların vermek için, ikram etmek için yarıştığı, 72 milletin aslında İslam ile tek millet olduğunu çok şeffaf şekilde görüyorsunuz. Ve ben o günden sonra millet ve sınıfsal ayrımları hep yadırgadım. Coşkuyla yapılan iftarları, herkesin yiyeceğini ikram etmek için yarışmasını, insanların birbirinin dilini bilmemesine rağmen ortak bir noktada buluşup iletişim kurabiliyor olması beni en çok etkileyen şeylerden biriydi. Dil ne söylerse söylesin esas kalplerin konuştuğunu orada öğrendim. Din adına Allah ve Peygamber adına o güne kadar duyduğumuz öğrendiğimiz her şeyin yaşanarak tecrübe edilmesi, Siyer hatıralarını, çok daha geçmiş tarihlerdeki din hadiselerini yerinde işitmek, en önemlisi dokunmak, ayak basmak bir çocuk gözüyle o an çok daha etkileyiciydi.”
“Minik okurlara her fırsatta Efendimiz’den (sav) bahsetmek ve onun sevgisini uyandırmak istiyorum” diyen Albayrak, “Eğer bir çocuk Allah Resul’üne karşı muhabbet beslerse gelecekte onun emir ve nehiylerine itaat etmekte zorlanmaz. Bir eğitimci olarak bunu misyon ediniyorum ve çocuklara Efendimiz’in (sav) sevgisini bilgisi ile, bilgisini de bu tarz hikâyelerle naklederek; nihayetinde O’nun hoşnutluğunu kazanmak istiyorum” ifadelerini kullanıyor.
Albayrak, “Kitapta; ‘Benim yaşlarımda bir çocukla yan yana öğle namazını kıldık. Birbirimizin dilinden anlamadığımız için konuşamadık ama gözlerimizi ve ellerimizi kullanarak gayet iyi anlaşabildik. Bu arkadaş, üç kardeşin en büyüğüymüş. Ziyarete ailesi ile birlikte gelmiş. Anlaşabiliyor olmamız gerçekten çok garip! Demek ki insan yalnızca diliyle konuşmuyor…’ şeklinde bir cümle okuyoruz. Günlüğü kitap formatına getirmeye çalıştığımızda özellikle gayret ettiğim tek şey satırlara bu tarz fikirleri serpiştirmek oldu çünkü okunduğunda insanı birkaç saniye düşündüren bu fikirlerin hepimizin zihinde derin oyuklar açtığını ve çocukların da geleceklerini inşa ederken bu oyukların üzerine temel oluşturduklarını düşünüyorum” şeklinde açıklıyor.