İSTANBUL – Türkiye, yekpare ulus inşası için azınlık bırakılmış topluluklara yönelik şiddet eylemlerine pek çok kez tanık oldu. Ancak bunun yanında ‘kardeşleşme’ için de mücadele eden, söz söyleyenler de vardı. Onlardan biri de Hrant Dink’ti. Türkiye’de Ermeni toplumunun sorunlarını belki de ilk kez bu kadar açık ve cüretkâr anlatanlardan biriydi Dink. Ölümünden sonra düzenlenen cenaze töreni ve devamında toplumun geniş kesimlerince sahiplenilmesi, Dink’le kurulan duygudaşlığın işaretlerinden biriydi.
Şişli’deki Sebat Apartmanı önünde katledilmesinin üzerinden tam 17 yıl geçti. ‘Adalet’ sesleri 17 yıldır sokaklardan adliye koridorlarına taşındı. Agos Gazetesi’nin kuruluşunda yer alan ve şu an Genel Yayın Yönetmenliğini yürüten Yetvart Danzikyan ile Hrant Dink cinayetine uzanan süreçle birlikte zeminin nasıl oluşturulduğunu konuştuk. Yetvart Danzikyan, Hrant Dink’in hayallerinden birinin Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırların kaldırılması olduğunu anlatırken, “Nihayete ermedi ancak başarmaya çok yakındı” diyor…
GENELKURMAY’IN SERT BİLDİRİSİ
Türkiye uzunca süredir Hrant Dink suikastını konuşuyor. 17. yılına giren suikast, bir cinayetin ötesine işaret ediyor. Cinayetin bu çok boyutlu yönünü biraz konuşmak istiyoruz. Hrant Dink’in öldürülmesine uzanan sürecin zemini nasıl oluşturuldu?
Bunun için 2004 yılının Türkiye’sine bakmak lazım. Türkiye’nin Avrupa ile ciddi bir yakınlaşmasının olduğu bir süreçti. Bunun önünü kesmek isteyen bütün milliyetçi kesimler atak halindeydi. Yani devlet içindeki milliyetçi çevreler, devlet dışındaki milliyetçi çevreler ve yarı devlet içindeki çevrelerle, derin devletin bir kısmı bunu engellemek üzere bütün unsurlarını sokağa çıkardı. Hrant Dink, bunun da kurbanı olmuş olabilir. Hatırlayalım Hrant Dink 2004 yılında, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeni bir yetim kızı olabileceği şeklinde ciddi bir haber kaleme aldı. Agos’un manşetinde yer aldı. İki hafta sonra Hürriyet, haberi iktibas edince Genelkurmay çok sert bir bildiri yayımladı. Ülkenin milli bütünlüğünün tehlikede olduğunu söylediler. O bir işaret fişeği gibi oldu. Çok sert bildiriden sonra Agos’un önünde, milliyetçi kızıl elma koalisyonu mitingler düzenlemeye başladı. Bu atmosfer içinde Hrant’ın daha önceki yazıları aranıp, tarandı ve dava açıldı. Adliye önlerinde yine aynı çevrelerin Hrant’ı hedefe koyduğu pankartlar açıldı. Hatta fiziki saldırılar gerçekleşti ve böylece Hrant Dink hedef haline getirilmiş oldu. Bu bilinçli bir süreçti. Belli başlı gazeteciler, yangına körükle gidip benzin döktüler ve süreçte ciddi rol oynadılar. Onların isimlerini herkes hatırlayacaktır. Yani cinayet bir günde olmadı. Malum makale ile yargılandığı davada, Hrant Dink hedef haline getirilirken, Fethiye Çetin’in ‘Utanç duyuyorum’ kitabını bence herkes okumalıdır. Orada çok detaylı anlatılar var. Bilirkişi heyeti, yazıda suç olmadığını söyledi. Mahkemenin de bu yönde kanaat geliştirmesi gerekiyordu. Ortada bir suç yoktu. Davayı açanların anladığı şeyin tam tersini söylüyordu Hrant. Diasporaya da eleştirileri vardı. Fakat Yargıtay’da karar onaylandı ve bu son aşama oldu. Hrant, Türkiye’de yaşamayacağını söylüyordu. “Dostlarımın yüzüne nasıl bakarım” derken gözleri doluyordu. Kasıtlı olarak Hrant’ı suçlu gösterdiler.
Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra toplumun geniş kesimlerinin duygudaşlığına şahit olduk. Bu anlamıyla Genelkurmay bildirisini nereye koydunuz, aşırı buldunuz mu?
Aşırıydı evet. Az önce bahsettiğim iklim içerisinde devlet içindeki kanatlar kendi arasında çarpışma halindeydi. Her milliyetçi çevre ön almaya çalışıyordu. Genelkurmay da bu sürecin içindeydi.
Burada neyi tehlike olarak gördüler?
Bunu onlara sormak lazım. Biz sadece yorumluyoruz. Milliyetçi hezeyanların çok yükseldiği dönemde herkes en sert tepkiyi kendisinin vermesi gerektiğine inanıyordu. Aynı bugün gibi…
‘AZINLIKLAR TEDİRGİN RUH HALİNDE YAŞAR’
Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra Türkiye’deki Ermeni toplumu nasıl bir atmosferde yaşamaya devam etti, neler yaşandı?
Ermeni toplumu açısından çok sıkıntılı bir süreçti. Hrant Dink’in öldürülmesinden önceki süreç ve öldürülmesi tedirgin bir süreçti. Türkiye’deki Ermeni toplumu diğer azınlıklar gibi tedirgin bir ruh halinde yaşar. Çünkü devlet baskısı, milliyetçi grupların baskısı azınlık haline getirilmiş toplulukların tepesindedir. Herkes için travma yaratan bir cinayetti. Siyasete ilgili olmayan bir Ermeni bile bu travmayı yaşadı.
Peki, Türkiye içinde ve dışında nasıl bir süreç yaşandı? Hrant Dink’in Türkiye’de sahiplenilmesini gördük ancak Ermenistan’da neler oldu, şaşkınlık oldu mu?
Şahsen benim tahmin ettiğimin çok üzerinde bir kalabalık vardı. Bu bana Hrant’ın sözlerinin ne kadar etkili olduğunu anlattı. Hrant, cinayetten önce televizyon programlarına da çıkıyordu. Ermeni halkına gerçekliği sihirli diliyle anlatıyordu. O dilin insanların yüreklerine dokunduğunu anladım. Bu açıdan ne anlatıyor derseniz? Hrant’ın bir şeyleri başarmak üzere olduğunu anlıyoruz. Öldürülmesiyle birlikte Ermeni toplumu çok büyük bedel ödedi.
‘UCUNA KADAR GELMİŞTİK’
Hrant Dink’in anlatmak istediği neydi? Türkiye-Ermenistan ilişkileri mi?
Tek meselesi bu değildi elbette.
Anlaşıldığını düşündünüz mü?
Şimdi artık başka bir iklimdeyiz ancak o yıllar içerisinde, Türkiye ve Ermenistan’ın yakınlaşması hayallerinden bir tanesiydi. Hayallerinden biri sınırın açılması ve iki halkın temas kurmasıydı. Biz de Agos olarak bunu destekliyoruz. Protokollerle ucuna kadar gelmiştik… Abdullah Gül Ermenistan’daki maça gitti falan, hatırlayın. Ancak nihayete varmadı süreç.
‘ERMENİ DÜŞMANLIĞI DEVLET ELİYLE YARATILDI’
Agos’un ortaya çıkmasıyla birlikte belki de Türkiye’de ilk defa Ermeni toplumunun sorunlarını anlatmaya cüret eden ve karşılık bulan bir yanı vardı Hrant Dink’in. Peki, Ermenistan’da neler konuşuluyordu?
Açıkçası o dönemin Ermenistan’ı ile ilgili bir araştırmaya girişmemiştim. Türkiye Ermenileri için de olumlu bir yanıt yarattığı belli. Agos çıkana kadar Türkiye’deki Ermenilerin çıkardığı gazeteler Ermenice idi. Agos Türkçe çıktı. Agos 1946’dan sonra belki ilk cüretkâr denemeydi. Ana dilimizden kopmak istemedik. Ancak Ermenice bilmeyenlere seslenmek istedik. Ermeni toplumundan aydınlar, yazarlar ve çeşitli çevrelerle beraber Agos yaratıldı. Ana meselemiz Ermeni toplumunun sorunlarını anlatıp, Türk toplumuyla bir köprü oluşturmaktı. Türkiye’de devlet eliyle oluşturulmuş Ermeni düşmanlığının kökenlerine inip ortamı rehabilite etmek istiyorduk. Ermeni düşmanlığının büyük kısmı devlet eliyle yaratılmıştı.
Bu yekpare ulus inşasının yansımalarından biriydi değil mi?
Evet. Bu sürekli beslenen bir düşmanlıktı. Biz Agos’u çıkarırken, dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, “Ermeni dölü” diyordu. Devlet eliyle Ermenilere yönelik düşmanlık hiç durmadı. Biz de bunu durdurmak istedik. Türkiye’deki yansımayı önemsiyorduk. Yurt dışındaki diaspora için de Agos’un yeri önemlidir.
‘DEVLETİN BÜTÜN KANATLARI YER ALDI’
2012 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç gibi isimler, yargı kararları için “toplumun vicdanını yaraladı” minvalinde açıklamalar yaptılar. Devlet aklından bahsettiniz, temsiller değişse de ‘devlet aklının’ kodları aynı. Akşener’in açıklamalarının aksine, 2012’deki devlet aklından farklı ifadeler işittik, size inandırıcı geldi mi? Nasıl karşıladınız?
Trabzon ekibinin yargılandığı davada mahkeme “örgüt yoktur” demişti. Bu da çok büyük bir reaksiyon yarattı çünkü ortada bir örgüt vardı. Bu kısım Yargıtay’dan döndü ve örgüt olduğu belirlendi. Hükümetin bu reaksiyonların olduğu atmosferde söylediği sözlerdi bunlar. Geldiğimiz noktada cinayetin aydınlandığını söylemek mümkün değil. Bu cinayette devletin bütün kanatlarının yer aldığını görüyoruz.
‘ERMENİ TOPLUMU SORUNLARINI ANLATIRSANIZ SPOTLAR SİZE DÖNER’
Tekrar bir 2007’ye dönmek istiyorum. Birikim Dergisi’nde Hrant Dink öldürüldükten sonra bir yazı kaleme aldınız. Yazıda, “Bu ülkede Ermeni olmanın, daha doğrusu var olduğunu belli etmenin her zaman bir cezası olmuştur.” Dink cinayetinin yanı sıra Ermeniler açısından nasıl bir cezadan söz ettiniz, açar mısınız?
Bu ülkede hiç sesinizi çıkarmadan bir Ermeni olarak yaşayabilirsiniz. Siyasi tutum almadan ya da kim güçlüyse ona göre tutum alarak yaşayabilirsiniz. Ne zaman ki gerek Ermeni halkının başına gelenler konusunda (1915’te, öncesinde ve sonrasında) gerekse mevcut durumda Ermeni toplumunun yaşadığı sorunlarla ilgili bir şeyler söylemeye başlarsanız spotlar size döner. Hrant Dink’in söz söylemesiyle beraber şunu çok net hatırlıyorum; Ararat filmi çekilmiş, Hrant’ın bunu beğenmemesi bekleniyor. Çünkü diasporanın çektiği ve Türkiye’nin tezlerine aykırı bir film. Siz birden bire bir takım beklentileri karşılamak zorunda kalıyorsunuz. Karşılamadığınız zaman hedef oluyorsunuz Hrant gibi. Daha önce de bunlar oldu. 1940’larda bir sürü Ermeni aydını ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bundan bahsetmeye çalıştım.
‘NEDEN BİR ARADA YAŞAMAK İSTEMİYORLAR, ONLARA SORMAK LAZIM’
Son olarak bir arada yaşam umudu 2007’den bugüne, sizce zayıfladı mı?
Türkiye’nin mevcut durumunu sadece buradan okuyamayız. İçinde bulunduğumuz atmosfer, ırkçılığın, faşizmin güç kazandığı bir dönem. Bir arama yaşamak isteyen biziz. Bir arada yaşamak istemeyen başkaları. Her yıl anket yapılıyor, kimle yaşamak istemezsiniz diye, Ermeniler, Suriyeliler ilk sıralarda çıkıyor. Bunu diğerlerine sormak lazım. Neden Rumlarla, Süryanilerle, Ermenilerle bir arada yaşamak istemiyorsunuz? Bu siyasi iklimin bir sonucu elbette. Anadolu coğrafyasında Ermeniler zaten var, yaşıyoruz…