T24 Kültür-Sanat
Feminist hareketin çeşitli dönem ve çevrelerinden, farklı şehirlerden, farklı yaşlardan 33 kadının yaşlılık üzerine yazdığı mektuplardan oluşan, Yaşını Gösteren Kadınlar / Yaşlanmanın Feminist Deneyimi Dipnot Yayınları’ndan çıktı.
40, 50 ve 60 yaş üstü kadınların bir araya gelerek yaşlanma konusuna kafa yormalarıyla ortaya çıkan fikir, iki yıllık çalışmanın ardından ilgiyle karşılanan bir kitaba dönüştü. Kadınlarla erkeklerin yaşlanma süreçleri arasındaki farkları ortaya koymak, tartışmaya açmak amacıyla yayına hazırlanan kitabın ortaya çıkış hikayesini Hatice Erbay ve Mehtap Doğan ile konuştuk.
– Kitap yayınlanır yayınlanmaz özellikle sosyal medyada büyük ilgi gördü, süreci konuşacağız ama siz bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
Hatice Erbay: Öncelikle bu konunun konuşulamayan, hep üstü örtülen bir konu olmasıyla çok ilgili olduğunu söyleyebilirim. Kadın yaşlılığı, feminist hareket içinde de yeterince konuşulan, tartışılan bir konu olmadı. Bunun eksikliğini belli bir yaşı aşmış her kadın bir şekilde hissediyor diye düşünüyorum. Bu kitap tam da bu konuyu birçok kadınla konuşmaya tartışmaya açıyor. Biz de aynı ihtiyaçla konuşmaya başladık, kitap çalışmasını yürütürken tahmin ettiğimiz gibi bu konu üzerine konuşmanın birçok kadın için zor olduğunu gördük zaten. Birbirimizle konuşmalarımız ve yaptığımız okumalar, yaşlanmayı feminist bir mesele olarak tartışma isteğimizi artırdı. Kadın yaşlılığı, yaş ilişkileri, yaş ayrımcılığı hakkında kavramları da içeren tartışmalar yaptık çok uzun süre. Bu konuda kaynak az ama feminist bakış açısıyla yazılmış kaynak ise çok daha az ne yazık ki. Dolayısıyla kitap başta feminist kadınlar olmak üzere pek çok kişinin ilgisini çekti. Tartışacak, konuşacak çok şey var çünkü.
Mehtap Doğan: Feminizmden dolayı tanıdığım ve aklına güvendiğim pek çok kadının imzası var bu kitapta. Bence, ‘Yaşını Gösteren Kadınlar’ kitabı öncelikle feministler arasında bir heyecan yarattı, onlar birbirinden güzel iletilerle kitabı sosyal medyada paylaştıkça bu heyecan başka kadınlara da bulaştı. Bireysel ya da toplu olarak kafa yorduğumuz bir konunun, üstelik kadınları gözeten bir bakış açısıyla, tartışmaya açılması çok kıymetli geliyor bana. Bu konu hakkında yazılmış çok fazla yazı, kitap, makale yok maalesef. Hem feministler olarak yeni bir kaynak yaratmak, hem üzerine düşünülmesi gereken bir konuyu genele açmak, sorgulanmasını sağlamak, hem de birlikte güzel bir şey üretme hali hepimize iyi geldi bence.
Hatice Erbay
– Kadınların yaş ve yaşlılık deneyimlerini bir kitaba dönüştürme fikri ortaya nasıl çıktı?
Hatice Erbay: Aslında Hülya (Üstün) çok uzun süredir bu konuya kafa yoruyordu, sonra bunu birlikte konuşmaya başlayıp ne yapabiliriz dedik. Kendi aramızda yaşadıklarımızı, gözlemlerimizi değerlendirirken kafamızda birçok soru oluştu. Tartışmalarımız ilerledi ve sorularımız da çeşitlendi. Sorularımız çeşitlendikçe buluşmalarımız, grup yazışmalarımız, okumalarımız sıklaştı. 40 Yaş üstünden 80’lere çeşitli yaşlardan, feminist hareket içinde yer almış kadınla, yaşlanma ile ilgili deneyimlerimizi konuşma fikri bizi çok heyecanlandırdı ve kitap fikri böylece ortaya çıkmış oldu. Zaman kaybetmeden başka kadınlara çağrıda bulunduk. Bütün çalışmaları kendi olanaklarımızla yürüttük, herhangi bir fon ya da maddi destek söz konusu değil, kitabı da Dipnot Yayınevi basmayı kabul etti.
Mehtap Doğan
– Kimlere çağrıda bulundunuz ve isimleri nasıl belirlediniz?
Mehtap Doğan: Çağrıda bulunulan kadınlardan biri bendim. Bundan bir yıl kadar önce Hatice’den uzunca bir mektup aldım. Özetle şöyle diyordu: “Yaşlanma deneyimlerimiz üzerine bir kitap çıkarmayı planlıyoruz. Sadece sorunlarımız değil, bize kattığı güzellikler de duyulsun, görülsün, bilinsin istiyoruz. Feminist hareketin çeşitli dönem ve çevrelerinden, farklı şehirlerden, farklı yaşlardan dağılımın dengeli olmasını gözeterek 50’ye yakın isim belirledik. Biri de sensin!”
Mektubu aldığımda Letonya’dan İsveç’e taşınalı bir kaç gün olmuştu. Halledilmesi gereken bolca iş vardı ve ağır bir yas sürecinden geçiyordum. Annemle babamı 18 gün arayla kaybetmiştim. Hiçbir şeyin beni neşelendirmediği, heyecanlandırmadığı, üretmek, yazmak, konuşmak gibi isteklerimin olmadığı bir dönemdi; fakat mektubu bir solukta okudum! Ne kadar heyecanlandığımı kelimelere dökmem zor. Hiç tereddüt etmeden ben varım dedim. Bu konu uzundur gündemimdeydi çünkü. Özellikle sinemada, reklam filmlerinde, dizilerde kadınların yaşlarına göre nasıl konumlandırıldıklarına kafa yoruyordum.
Hatice Erbay: İsim belirlemek zordu gerçekten, hem sınırlı olmalıydı hem de kapsayıcı olmalıydı, ilk çerçeve ilk sınır olarak, feminist hareketten yol arkadaşlarımız olmasında hemfikir olduk. Çağrımızı feminist hareketten 50’yi aşkın kadına ulaştırdık. Mehtap’ın da söylediği gibi feminist hareketin çeşitli dönem ve çevrelerinden, farklı şehirlerden, farklı yaşlardan kadınlar olmasına özen gösterdik. Genellikle girişimimiz çok olumlu bulundu, ama çok istese de yazamayacağını belirtenler, yazmamayı tercih edenler, bu konuda yazmayı ve düşüncelerini paylaşmayı zor bulanlar da oldu.
– Neden mektup peki? Bu tarzı tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?
Hatice Erbay: Deneyimlerimizi nasıl rahat anlatabileceğimiz üzerine çokça kafa yorduk. Mektup formunu, deneyim aktarmaya uygunluğu, gündelik dilin kullanılması, içtenliği sağlaması açısından elverişli bulduk. Konuşulmayan, konuşulamayan bir konu en rahat nasıl dile getirilir diye düşününce; gerçek ya da hayali bir arkadaşımıza, kızımıza, annemize, kedimize, sevdiğimiz bir eşyamıza, yani kendi belirleyeceğimiz kişi veya nesnelere yazacağımız bir mektubun işimizi kolaylaştıracağını düşündük. Yazan kadınların çoğu da mektup formunun kendilerini çok rahatlattığını, bu yöntemi çok sevdiklerini sürekli ifade ettiler.
Mehtap Doğan: Feministlerle ilişkilenmenin, feminist bakış açısıyla yazılmış kitaplar, yazılar okumanın, filmler izlemenin kadınları pek çok açıdan güçlendirdiğini düşünüyorum. Yazmak da bunlardan biri. Eskiden, “Hayatımda mektup bile yazmadım” diyen kadınların, şimdi çeşitli mecralarda yayınlanan birbirinden değerli yazılarını okuyorum. Mektup, yazı yazma alışkanlığı olan ya da olmayan her kadının bildiği, kendini daha rahat ve samimi şekilde ifade edebileceği bir yöntem. Okuyanlar için de benzer bir durum söz konusu. Kitapta, kendini ister feminist olarak tanımlasın, ister tanımlamasın her kadının rahatlıkla okuyacağı, okurken haz alacağı, deneyimlerini sorgulayacağı, kendinden bir hikaye bulacağı, samimi, sade, anlaşılır bir dil hakim.
– Biriniz kitabı derleyen, diğeriniz mektup yazan taraftasınız. Mektupları okuduğunuzda ne hissettiniz?
Hatice Erbay: Her gelen mektupta çok heyecanlandık, okumaya başladığımızda ise çok duygulandık; “Çok güzel mektuplar, okumaya kıyamıyor insan” diyenlerimiz oldu. Onca mektupta tekrarların olması olağanken, okudukça her mektupta birbirinden farklı yaklaşımların olduğunu ve bunların birbirlerini tamamladıklarını gördük. Mektup gönderen kadınların çoğu böyle bir çalışmaya başlamakla çok iyi yaptığımızı, bu konunun kendilerinin de hep akıllarında olduğunu, zaman zaman arkadaşlar arasında konuştuklarını ifade ediyorlardı. Bu nedenle bizim de her geçen gün bu çalışmaya başlamakla ne kadar iyi bir şey yaptığımıza dair inancımız arttı. Kadınların duygularını, düşüncelerini paylaşma arzularını görmek ve buna vesile olmak çok güzeldi. Bu çalışmayı feminist kadınlarla birlikte yapıyor olmak bizi çok mutlu etti ama asıl önemlisi bu bizi çok güçlendirdi.
Mehtap Doğan: İtiraf etmeliyim, kitap yayınlanana kadar çok mu özele girdim acaba tedirginliği yaşadım. Bu yüzden diğer kadınların mektuplarını okumak için sabırsızlanıyordum. Fark ettim ki, bütün kadınlar yer yer özelini paylaşmış. Kitabı güzel kılan şeylerden biri de bu bence. Özel alan politiktir çünkü. Bu söz özellikle 1960’lı ve 70’li yıllarda feminist hareketin öne çıkan vurgularından biridir. Kadınlar konuşup paylaştıkça yaşadıkları şiddeti, cinselliklerini, görünmeyen emeklerini, bedenlerini ve daha nice şeyi sorgulamaya başlarlar, bu nedenle özel alanlarımızı konuşmak önemlidir. Deneyimlerimiz üzerinden birbirimizle konuşmak, yargılamadan, yaralamadan tartışmak bizleri güçlendirir.
– Kitap nasıl bir ihtiyacı karşıladı sizce?
Hatice Erbay: Saçımıza iki tel ak düşünce, 40 yaşını aşınca kadınlar olarak karşılaştığımız tavırları, sözleri konuşurken, şaşırmalarımızı, incinmelerimizi birbirimize anlatırken, bununla kalmayalım istedik. Kitap tanıtımından itibaren pek çok kadına yalnız olmadığını, onun gibi düşünen, hisseden başka kadınlar olduğunu gösterdi. Bu deneyim aktarımlarını paylaşmak, ortaklaşmak, yaşlanmayı korkulan bir dönem olmaktan çıkarmak için bizleri güçlendiriyor elbette. Güçlenmek, deneyim paylaşmaktan, tartışmaktan ve tabii ki bunun politikasını yapmaktan geçiyor. Feminist bakış açısıyla “kadın yaşlılığı” ve bununla ilgili kavramlar üzerine tartışma yürütmek ve bu konuda feminist politikalar geliştirmek bu nedenle çok gerekli. Biz de bu konunun feminist bir mesele olarak tartışılmasına, politika üretilmesine katkıda bulunmak istedik. Bundan sonra da bu tartışmalar çoğalarak, zenginleşerek devam edecektir, umudumuz bu.
Mehtap Doğan: Kitap yayınlandıktan sonra pek çok kadınla içeriği hakkında konuşma fırsatı buldum. Bu konu üzerine tartışmaya, konuşmaya, birlikte güzel şeyler üretmeye ne kadar ihtiyacımız varmış meğer. Hatta yayınlandığı gün, mutluluğumuzu paylaşmak için, yaptığımız Zoom toplantısında herkesin gözleri ışıl ışıldı. O ışıltılı gözleri görmek de çok heyecan vericiydi. Feminist çevre dışından da bana yazan, kitabı alırken çektiği videoyu paylaşan, kitaba nasıl ulaşabileceğini soran çok kadın oldu. Hemen her kadının kafa yorduğu bir konunun kitaba dönüşmesi hem merak uyandırdı, hem de umutlandırdı.
– Kadınların yaşlanma sürecini erkeklerden farklı kılan ne peki?
Mehtap Doğan: O kadar çok fark var ki, saymakla bitecek gibi değil! Mesela, çalışmak kadınlara sadece ekonomik güvence sağlamaz, aynı zamanda dinamikleştirir, sosyalleştirir, bağımsızlaştırır, özgürleştirir, özgüven ve statü kazandırır. Ne yazık ki genel algılar ve maruz kaldıkları baskılar nedeniyle pek çok kadın iş hayatından erken yaşta uzaklaşmak zorunda kalıyor, bu nedenle de yoksullaşıyor. Oysa erkekler emeklilik sonrasında bile çalışmaya devam edebiliyor. Yaşlanmış kadınların dinamikliğini, güzelliğini, cinselliğini yitirdikleri, teknolojik gelişmelere adapte olamadıkları düşünülüyor. Huysuz, dırdırcı, müdahaleci gibi küçültücü kelimeler daha çok kadınlar için kullanılıyor. Hatta pek çok sektörde erkekler işteki becerileriyle değerlendirilirken, kadınlara pürüzsüz bir cilde, şekilli bir vücuda, bakımlı saçlara, şık kıyafetlere sahip olmaları dayatılıyor. Yaşları ilerledikçe eş, iş, statü kaybetme kaygısı yaşayan kadınlar, toplum tarafından onaylanma ihtiyacı duyuyor ve dayatılan “normal” kalıbına sığmaya çalışıyorlar. Hatta kadınlar yaşlılıkla korkutularak anti-aging, kozmetik ve sağlık sektörlerinin müşterisi haline getiriliyorlar.
Yaşla ilişkili olarak kadınların üzerinde baskı yaratılan bir diğer konu da evlilik. Genç yaşlarda başlayan “Yaşın geçince kimse sana bakmaz, evde kalırsın” baskısı, evlendikten sonra “Yaşın geçiyor, hamile kalamazsın. Yaşlanınca sana kim bakacak? Bir an önce çocuk yap!” baskısına dönüşüyor.
Hatice Erbay: Ayrıca torun, yaşlı ve hasta bakımı da onların üzerine kalıyor. Kadınların yaşlılıklarında da ev içi emek yükü artarak devam ediyor. Biz kadınların yaşlılık deneyimleri hayatımız süresince karşılaştığımız cinsiyetçi ilişkilerden bağımsız değil, yaşlılıkta bu katmerlenerek artıyor. Patriyarka ve kapitalizm yaşlılıkta da kadınların peşini bırakmıyor, biri beden politikalarıyla, biri kâr amacıyla kadınlara sürekli genç kalmayı güzel görünmeyi dayatıyor, erkekler için böyle bir şey yok mesela. Kadınlar yaşlandıkça cinsiyetsizleştiriliyor, cinselliği yok olmuş muamelesi görüyor yine erkeklerden farklı olarak. Yaşlanan kadınların, ihmal ve istismarla karşılaşma riskleri de artıyor. İş, güvence de yaşlılıkta çok önemli, kadın yoksulluğu yaşlandıkça daha yakıcı bir hal alıyor, bu LGBTİ+’lar için de geçerli, erkekler ise bu konuda kendilerini her açıdan güvenceye almış oluyor.
Son olarak kitaba kimlerin emeği geçti?
Hatice Erbay: Ortak sözün, farklı farklı biçimlerde buluşan feministlerin emeğiyle oluştuğunu biliyoruz. Yine biliyoruz ki, kitapta yansıtılan deneyimler, kadın yaşlılığına ilişkin feminist politikaların geliştirilmesine çok büyük katkı sağlayacak, yeni ve başka çalışmalarla kadın yaşlılığına ilişkin farkındalık artacak, sözler, davranışlar değişmeye başlayacak, kitap da tüm bunlara bir katkı vermiş olacak. Kitaba emek veren ve ilgi gösteren herkesin de bunda payı olmuş olacak. Bu paylaşım ve dayanışma içinde olan tüm kadınlara feminist selamlarımızı gönderiyor, hepsini sevgiyle kucaklıyoruz.
Kitapla ilgili bütün çalışmaları ben, Hülya Üstün, Gülsen Ülker, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Bilgen Tümen ve Aynur Demirdirek yürüttü. Yazısı olan kadınların isimleri ise şöyle: Zeynep Esmeray, Zekiye Karaca Boz, Zehra Çınar, Yasemin Özgün, Ülkü Özakın, Şöhret Baltaş, Şener, Sebahat Tuncel, Özgür Can Sunata, Nilüfer Yılmaz, Necla Akgökçe, Nazlı Azapçı, Mehtap Doğan, Latife Demirci Kahya, İmge Meral Yaman, İdil Soyseçkin, Hülya Üstün, Hatice Erbay, Handan Koç, Gülseren Pusatlıoğlu, Gülsen Ülker, Fatma Nevin Vargün, Fatma Bayram, Evun Sevgi Okumuş, Evren Paydak, Esra Koç, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Cevahir Özgüler, Bilgen Tümen, Beril Eyüboğlu, Aysel Kılıç, Aynur Demirdirek ve Aksu Bora.
—————
Kitabın Adı: Yaşını Gösteren Kadınlar / Yaşlanmanın Feminist Deneyimi
Yayınevi: Dipnot Yayınları
Tür: Araştırma İnceleme
Sayfa Sayısı: 200
Düzelti: Ümit Özger
Kapak Resmi: Lisbeth Zwerger
Kapak Uygulama: Duysal Tuncer
Baskı ve Cilt: Sözkesen Matbaacılık